Yakın Geçmişi Unutmak Neden Olur?
Bir sabah, Kayseri’nin karla kaplı sokaklarında yürürken, aniden bir şeyler hatırladım. Bazen bir anı, bir yer, bir ses, bir koku… hepsi birden gelip seni öylesine sarar ki, “Ya ben ne kadar çabuk unuttum?” diye düşünmeden edemezsin. Bu sabah, o anlardan biriydi. Bir zamanlar hayatımın merkezinde olan bir insan, aniden kaybolmuş gibi geldi. Ne yaşadım, ne hissettim, ne yaptım? O kadar uzun zaman geçti ki, her şey silikleşti, uzaklaştı.
Ama sonra düşündüm; gerçekten unutmak mı istedim? Yoksa belki de bir noktada, geçmişin ağırlığına dayanamayarak, bilinçaltımın bir oyununa mı geldim?
Geçmişin Ağırlığı
Bazen geçmişin ağırlığı, o kadar çok üzerimize biner ki, her an bir şeyleri hatırlamak, bir şeyleri düşünmek, bir şeylere takılmak bizi boğar. Hatırlamak, hatırlamak istemediğimiz bir şeyi hatırlatır; pişmanlıkları, kayıpları, acıları. Her şeyin üzerimize yıkıldığı anlar gelir, birer domino taşı gibi düşerler. Bir kayıp yaşarsınız, belki bir ilişkinin bitişi, belki bir dostluğun sona ermesi, belki de çok sevdiğiniz birinin uzaklaşması… Ne olursa olsun, geçmişin acıları bazen o kadar büyür ki, her gün aynı ağırlığı taşımaktan yorulursunuz.
O sabah da öyle oldu. Bir zamanlar sevdiğim, hayatımın tam ortasında duran bir insan, şimdilerde bambaşka bir yerlerde, belki de hiç düşünmediğim bir hayatı yaşıyor. Ve ben? Her şey silik, donuk… Bir noktada unutmak, insanın kendi kendine verdiği bir izin gibi. Belki de hayatta kalmak için geçmişin bir kısmını silmek gerekiyor. Ama bunun ne kadar sağlıklı olduğunu, bazen, yıllar sonra anlıyoruz.
Heyecan ve Hüzün Arasında
Geçmişi unutmak bazen bir kurtuluş gibi gelir. Hani o dönemi geride bırakmak, yeniliklere açık olmak için kendine alan açmak istersin. “Artık başkalarıyla daha iyi anlaşıyorum, yeni arkadaşlıklar kuruyorum, yeni hobiler ediniyorum” dersin. Ama unuturken, sadece geçmişin ağırlığından kurtulmazsın, duygular da kaybolur. O heyecanı, o ilk zamanlardaki coşkuyu bir daha bulamayabilirsin. İnsan, geçmişte birine sahipken hissettiği huzuru, güveni, o özel bağları kaybettikçe, geleceği biraz daha tedirgin bir şekilde karşılar.
Bazen kaybettiğin şeyin değerini, kaybetmeden anlamıyorsun. Oysa bir ilişkiyi, bir dostluğu, bir anıyı kaybetmek, bir boşluğa düşmek gibi. O boşluğa düşerken, sadece yerçekimine karşı koymak istersin, ama o boşluk seni alır ve geriye dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkarır. Yakın geçmişi unutmak, tıpkı bu boşlukta kaybolmak gibidir. Bir yerlerde, bilinçaltında hâlâ o eski duyguları taşırken, bir diğer taraftan da bir şeyleri unuturken bulursun kendini.
Unutmanın Sebebi: Kendi Kendine Yeniden Başlamak
Kayseri’deki o sabah yürüyüşümde, birden ne kadar çabuk unutmuş olduğumu fark ettim. Ama aynı zamanda fark ettim ki, bu unutmak, sadece geçici bir çözüm değil, aslında bir tür yeniden başlama kararıydı. Bir yerde, bir noktada, geçmişin acı veren hatıralarından kurtulmak, kendimi yeniden bulma yolculuğunun ilk adımıydı.
Bazen, insanın geçmişi bırakması gerekir. Kendine yeni bir sayfa açması gerekir. Bu, kaybettiklerimizi unutmamız anlamına gelmez, ama o anı, o zaman dilimini hayatımızın bir parçası olmaktan çıkarıp, sadece bir anı olarak kabul etmek gerekir. Yoksa her anımız, her günümüz geçmişle dolup taşar. Geçmişin sıkıntıları, bizi yalnızca geriye çeker.
Unutmak mı, Yoksa Kapanmış Bir Sayfa mı?
Yakın geçmişi unutmak, aslında bir tür içsel evrimdir. Kendi içimdeki değişimi fark ettim. Bir noktada geçmişe tutunmak, insana sadece hüzün ve pişmanlık verir. Ama onu serbest bırakmak, bazen kendini yeniden keşfetmek demek. Benim için unutmak, geçmişin yüklerinden arınmak ve kendi iç yolculuğumda ilerlemek anlamına geliyordu. Bu yolda, belki de tekrar mutlu olmanın, eski hataları tekrarlamamanın, aynı şeylere takılmamanın yolu, bazen geçmişi unutmakta yatıyor.
Bazen sorarım: “Gerçekten unutuyor muyum, yoksa sadece daha az düşünerek daha fazla yaşamak mı istiyorum?” Unutmak, sadece hafızamın işlevi değil. Belki de insanın, en çok sevdiği anı bile silme gücüne sahip olduğu bir savunma mekanizmasıdır. Hem acıyı, hem de güzellikleri unutmak… Tıpkı bir kapalı defteri açıp, bir zamanlar yazdığın her şeyi gözden geçirmeden kapatmak gibi.
Sonuç: Geçmişin Gölgesinde Değil, Kendi Yolumda Yürümek
Şimdi, geçmişin o anılarla dolu kutularını tek tek açıp karıştırmamıza gerek yok. Zaten bazen bir anı, bir yer, bir ses her şeyi hatırlatır. Ama geriye doğru bakmak, sadece duygusal bir yük olmamalı. İleriye doğru yürürken, o yüklerden kurtulmuş olmak, insanı çok daha özgür kılar. Belki de geçmişi unutmak, her zaman bir kayıp değil. Kim bilir, belki de bir başlangıçtır.